Nefronlarda idrar oluşumu,
ü Süzülme
ü Geri emilme ve
ü Salgılama
olmak üzere 3 aşamada gerçekleşir.
Süzülme ( Filtrasyon )
Aorttan pompalanan kanın % 20 – 25 kadarı böbrek atardamarları ile böbreklere getirilir. Bu da demek oluyor ki her 15 – 20 dakikada bir vücuttaki bütün kan böbreklerden geçirilir. Bir günde yaklaşık 180 - 190 litre sıvı böbreklerde süzülmektedir. Ancak geri emilme sayesinde bu kadar büyük bir süzüntüden günlük yaklaşık 1,5 litre idrar dışarı atılır.
Süzülme, kan basıncı sayesinde ( pasif olarak) glomerulus içerisindeki kan sıvısının Bowman kapsülü boşluğuna çıkmasıyla oluşur. Süzüntü, doku sıvısı yapısındadır. Süzülen sıvı içerisinde, Na+, K+, Mg+2, HCO3- vb iyonlar ile birlikte amonyak, üre, ürik asit ve kreatin gibi boşaltım maddeleri, glikoz ve vitaminler bulunur. Süzülme sayesinde Bowman kapsülüne geçen sıvı aslında idrardan çok doku sıvısına benzemektedir. Bu süzüntünün idrar halini alabilmesi diğer iki aşamada gerçekleştirilecek olaylar sayesinde mümkün olacaktır. Süzülme hızı artarsa günlük atılan idrar miktarı artar.
Geri Emilim ( Reabsorbsiyon ) ve Salgılama ( Sekresyon )
Süzüntü sıvı aynen atılsa idi vücut madde kaybı yaşayacağından ölüm gerçekleşirdi. Glomerulustan bowman kapsülüne geçen süzüntüden idrarın şekillenmesi, süzüntü içerisinde bulunan faydalı maddelerin geri emilmesi, vücuttan atılması gereken fakat pasif taşıma ile yeteri oranda süzüntüye geçirilemeyen maddelerinde süzüntüye bırakılması sayesinde gerçekleşir.
Geri emilim ve salgılama nefron kanalcığını döşeyen transport epiteli sayesinde çoğu zaman enerji harcanarak ( aktif taşıma ile ) gerçekleştirilir. Bu taşıma için gerekli enerji transport epiteli hücrelerinin mitokondrilerinden sağlanır.
Proksimal tüp
Buradaki salgılama ve geri emilim, süzüntünün hacim ve içeriğini önemli ölçüde değiştirir. Proksimal tüpte transport epiteli hücreleri, süzüntü içerisine amonyak salgılamakta ve idrarın aşırı asidikleşmesini önlemektedir. HCO3- iyonlarının %90 a yakını proksimal tüpte geri emilir. Karaciğerde işlenmiş ilaçların süzüntüye aktarılması da burada gerçekleşir. Glikoz ve aminoasitler aktif taşıma ile, K+ ve su pasif taşıma ile proksimal tüpte geri emilir.
Proksimal tüpü önemli kılan bir diğer nokta, Na+ iyonlarının aktif taşımayla süzüntüden emilmesi ardından elektriksel çekimle Cl- iyonlarının Na+ iyonlarını izlemesi ve bu sayede değişen tuz derişimi sayesinde suyun büyük kısmının geri emilmesidir.
Henle kulpunun inen kolu
Süzüntü henle kulpunun inen kolunda ilerledikçe suyun geri emilimi ( osmozla )sürer. Burada transport epitelinin suya geçirgenliği çok, diğer çözünenlere ise azdır. Süzüntü, burada ilerlediği her an su kaybettiğinden henle kulpunun inen kolunda süzüntünün derişimi gittikçe artar. Süzüntünün yoğunluğunun en fazla olduğu yer Henle Kulpunun dirsek kısmıdır.
Henle kulpunun çıkan kolu
Bu kısım inen kolun aksine, tuza karşı geçirgen olup, suya geçirimli değildir. Bu kolda sürekli olarak NaCl aktif taşımayla emilir. Süzüntünün derişimi kortekse doğru hareketi sırasında giderek düşer.
Distal Tüp
Vücut sıvılarındaki NaCl ve K+ dengesinin ayarlanması için önemli görevleri olan bir bölgedir. Süzüntüye aktif olarak K+ salgılanırken NaCl emilimi gerçekleşir. Yine H+ salgılanıp, HCO3- emilerek Ph ayarlanmasını sağlanır.
Suyun bir kısmı burada hipofiz bezinden salgılanan antidiüretik hormon ( ADH ) etkisiyle geri emilir. Bu hormon, distal tüp ve toplama kanallarının suya karşı geçirgenliğini artırır. ( Su geçişinin olduğu porları genişleterek )
Penisilin gibi bazı ilaçlar, boylara ve zehirli maddeler aktif taşıma ile distal tüpe salgılanır.
Toplama kanalı
Süzüntüyü pelvise taşır. NaCl ve ürenin bir kısmı kanaldan doku sıvısına geçer. Su emilimi de gerçekleştirilerek idrar içeriği son şeklini alır.
Süzülme, geri emilim ve salgılama olayları sonucunda oluşan son şeklini alan idrarda, üre, ürik asit, kreatin, su, kalsiyum, potasyum, sodyum, klor, fosfat, ve amonyak bulunur.
Her maddenin kandaki normal değerine eşik değer denir. Bir maddenin kandaki seviyesinin eşik değer üzerinde kalan kısmı emilmez.
Sağlıklı bir insanda, glikozun tamamı, suyun %99’u, sodyumun %99,5’i ve ürenin %50’si geri emilerek kana verilir.
Çeşitli hastalıklarda kanda eşik değerin üzerinde bulunan glikoz, vitamin ve aminoasit gibi maddeler de gerektiğinde salgılama yoluyla idrara dâhil edilir. Örneğin şeker hastalarında kandaki glikoz seviyesi eşik değerin çok üzerinde olduğundan bu bireylerin idrarlarında glikoz bulunur.
Böbrekler alyuvar yapımının düzenlenmesinde de görev yapar. Sağlıklı bireylerde kemik iliğinde alyuvar yapımını uyaran eritropoietin hormonunun %90’ı böbreklerde, geri kalanı karaciğerde üretilir. Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda eritropoietin yapımının azalması sonucu anemi görülür.
Böbreklerin çalışmasında hipofiz tarafından üretilen ( hipotalamus tarafından üretilip hipofizde depolanan ) antidiüretik hormon ( ADH ) önemli rol oynar. Bu hormonun salgılanması kanın osmotik değeri tarafından ayarlanır. Kanın osmotik değeri artınca bu hormonun miktarındaki artış böbrekleri uyararak daha fazla suyun emilmesini sağlar. Böbreklerden Na+ emilimi ise böbrek üstü bezlerinden üretilen aldosteron tarafından artırılır. Bu iki hormonun karşılıklı etkisiyle kanın osmotik basıncı ayarlanır.
Homeostazinin sağlanmasında böbreklere yardımcı olan mekanizmalar şöyle sıralanabilir.
ü Akciğerlerden CO2 atımı ile kan Ph değerinin dengelenmesi.
ü Derideki ter bezleri ile vücut sıcaklığının dengelenmesi.
ü Ter içeriğinde üre, çeşitli tuz ve organik maddelerin atılması.
ü Karaciğerin bazı maddeleri zehirsiz ya da daha az zehirli hale getirmesi.
ü Bilüribinin safra ile birlikte sindirim kanalından atılması.
ü Karaciğer tarafından üretilen plazma proteinlerinin kan osmotik basıncını ayarlaması.
PDF DOSYASI İÇİN