Lamarck, evrim ile ilgili görüşlerini 1809 yılında yayımladığı ‘’Zoolojinin Felsefesi’’ adlı eserinde ortaya koymuştur.
Bu eserde dile getirilen 2 önemli fikirden birincisi kullanılan organların zamanla gelişmesi, kullanılmayan organların ise körelmesi şeklinde ifade edilebilir.
Lamarck’a göre karanlık mağaralarda yaşayan hayvanların görme duyusu zaman içinde körelmiştir. Benzer bir şekilde zürafaların yaşama ortamlarının zamanla kuraklaşması ve zeminde besin maddesinin kalmaması bu canlıları yüksek ağaç dallarını besin olarak kullanmaya itmiştir. Bu süreç sonucunda sürekli yüksek dallara uzanan zürafaların boyunları uzamıştır.
Lamarck’ın kullanılan organın gelişmesi, kullanılmayanın ise körelmesi şeklinde özetlenen birinci görüşünde çok büyük bir hata söz konusu değildir. Lamarck’ ın yanılgıya uğradığı nokta sonradan kazanılan karakterlerin yavru döllere aktarılması şeklinde ifade ettiği ikinci görüşünde göze çarpmaktadır.
Lamarck’a göre canlının yaşam süreci içerisinde kazandığı özellikler kalıtsaldır ve yavru döllere aktarılmaktadır. Bu açıdan baktığımızda demircilik işi ile uğraşan ve kol kasları gelişen birinin çocuklarında da kas gelişimi görülmeliydi.
Lamarck’ın bu fikri 1887 yılında Alman biyolog August Weismann tarafından farelerle yapılan deney sonucunda çürütülmüştür. Weismann 20 döl boyunca erkek ve dişi farelerin kuyruklarını kesmiş ve yavru döllerin her defasında kuyruklu olarak doğduğunu gözlemlemiştir.
Bu deneyin sonucu sonradan kazanılan özelliklerin yavru döllere aktarılamadığını göstermektedir. Canlıdaki herhangi bir özelliğin yavru döllere aktarılmasının tek yolu ilgili değişimin eşey ana hücrelerinde gerçekleşmesidir. Vücut hücrelerinde gerçekleşen değişimler yavrulara aktarılamaz.
Canlılarda çevresel faktörlerin ( ısı, ışık vb. )etkisiyle genlerin işleyişindeki değişiklikler sonucu ortaya çıkan fenotipik özelliklere modifikasyon denir. Lamarck’ın yaptığı gözlemlerin çoğu modifikasyon kapmasında değerlendirilebilir. Modifikasyonlar genin yapısında değil sadece işleyişinde değişikliğe yol açarlar ve fenotipte oluşan değişiklik kalıtsal değildir.
Örneğin himalaya tavşanlarında kürk renginin siyah olmasını sağlayan genin çalışması sıcaklık faktörüne bağımlılık gösterir. Bu canlılarda pigment sentezinden sorumlu gen canlının kulak kepçesi, burun ve pati gibi sıcaklığın düşük olduğu noktalarda aktiftir. Bu bölgelerin düşük vücut sıcaklığından dolayı siyahtır.
Canlının sırt kılları tıraş edilir ve ilgili bölgeye buz torbası konulursa buradan yeni çıkan kılların siyah olduğu görülür. Yine insanlarda fazlaca Güneş ışığına maruz kalınması deri renginin koyulaşmasına yol açar ve bu durum da modifikasyon örneğidir.